<P align=center><IMG src="https://2img.net/r/ihimizer/img25/6020/2076x.gif"></P>

Join the forum, it's quick and easy

<P align=center><IMG src="https://2img.net/r/ihimizer/img25/6020/2076x.gif"></P>
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları

 :: Devrimcilik :: Tecrit

Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:07 am

19 Aralık 2000'den bugüne, bir ve üç kişilik hücrelerde tutuluyor devrimci tutsaklar. Hücrelerinin dışında bir yaşamları, ilişkileri yok, kimseyle görüşmelerine, selamlaşmalarına izin verilmiyor. Fiziki koşullar ve tecrit politikasını bütünleyen uygulamalar sonuçlarını da çeşitli şekillerde gösteriyor. Devrimci tutsakların birbirlerinden koparıldıkları koşullarda dahi örgütlü yaşamda ısrarları, direnişin gücü bu etkileri asgari düzeye indiriyor olsa da, onlarca tutsakta ortaya çıkan fiziki ve psikolojik tahribata ilişkin dışarıya ulaşabilen sesler artıyor.

Boran Yayınları tarafından basılan "Tecrit: Yaşayanlar Anlatıyor" isimli kitap, tecritin politik amacı, uygulanış biçimlerinin yanısıra bu etkilerini de inceliyor. Tecriti yaşayan tutsaklarca hazırlanan kitabı temel alarak, bu yazı dizimizde, aradan geçen 5 yıllık tecrit deneyiminin sonuçlarını aktarmaya çalışacağız.

Hemen ve kesin bir dille belirtelim ki, bu sonuçların ortaya çıkacağından, hatta daha ağır tahribatlar yaratacağından, tecriti uygulayanlar, F Tipi Hapishaneleri açanlar bilgi sahibiydiler. F Tipi tecrit uygulamasını aldıkları emperyalist merkezlerde bu sonuçlar pratikte ve çeşitli deneylerle ortaya çıkmıştı. Yani, her bir tutsak ne yaşıyorsa, bu ülkeyi yönetenler tarafından bilinçli olarak planlanarak yaratılmıştır.

S.S. isimli tutsak, tahliye edildiği 19 Aralık 2001 tarihine kadar bir buçuk yıla yakın bir süre Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nde tutuldu. 45 yaşında evli, 2 çocuk babası S.S.'nin daha önce hiç yaşamadığı rahatsızlıkları ilk kez 2001 Eylül'ünde başgösterdi. Rahatsızlığın daha da derinleşmesi ise, tek kişilik hücrede tutulduğu süreçte oldu. Tahliye edildiğinde kafası, tek kişilik hücrede duvara vurduğu için kırıklarla doluydu. Yavaş ve yalpalayarak yürüyor ve öldürülmekten korkuyordu. Ailesinin kendi ailesi olduğuna dahi inanmıyordu. Üç kişilik hücrede kaldığı süreçte, aynı yerde bulunan bir arkadaşı son halini şöyle anlatıyor:

"Yanımıza psikologlar getirdi. Bir hafta kadar teklilerde (tek kişilik hücreler) kalmış. Bu süre içerisinde kafasını duvara vurarak kırmıştı. Geldiğinde yürümekten bile acizdi. Çok yavaş ve bir o yana bir bu yana yalpalayarak yürüyordu. Bir hafta, neredeyse hiç güldüremedik ve doğru düzgün konuşturamadık. Soru sorduğumuzda kısa cevaplarla kesip atıyordu. Psikolojik olarak tükenmişti. Ailesinin kendi ailesi olup olmadığına emin olmak için onları sorguluyordu. Kızının göz renginin başka olduğunu savunuyordu. Hücrede öldürüleceğini sanıyordu. Bundan dolayı bizden korkuyor, gece biz yatmadan kesinlikle yatmıyordu. Uyandığında; O beyninde neler düşünüp tasarlıyorsa, yan hücredeki arkadaşların da aynı şeyleri konuştuğunu ve yaptığını iddia ediyordu. Şiddet içerikli şeylerden korkuyor, konuşmuyordu. Cezaevinde onun bir ikizi daha olduğunu ve idarenin ikizi ile kendisini karıştırdığını iddia ediyordu."

S.S. çok kısa sürede tecritin etkilerini yaşayanlardan biriydi ve tahliyesinden sonra durumu giderek düzelmeye başladı. 1996 yılında yapılan ölüm orucu direnişi sonrası Wernicke-Korsakoff sendromuna yakalanan ve A.Y. isimli tutsak da, F Tipi'ne götürülmeden önce yoldaşlarının ilgisi ile durumunda iyileşmeler görülmüş, F Tipi sürecinde giderek ağırlaşmıştı. Tahliyesi sonrasında da hücrenin yarattığı tahribatı üzerinden atamadı.

Kendi kendine konuşuyor

19 Aralık Katliamı'nın ardından önce Edirne F Tipi'ne, oradan Tekirdağ F Tipi'ne sevk edilen A.Y. önce yemek yememeye ve kendi kendine konuşmaya başladı. Haziran 2001 tarihinde ise kriz geçirdi. Kaldığı hücrenin camını, çerçevesini parçaladı. Tahliye olduğu Temmuz 2002 tarihine kadar tek başına tutuldu. Krizin ardından ilaç tedavisine başlanması, hastanede gözetim altında tutulması gerekiyorken, bu yapılmadı. Kriz anlarında, uyuşturucu iğne yapılıp yeniden tek kişilik hücresine atıldı. Bu hücrede tutulduğu bir sene içinde rahatsızlığı giderek boyutlandı ve sonuçta dünyayla, gerçek yaşamla tüm ilgisi koptu. Bazen ağlıyor, bazen gülüyor, slogan atıyor, bağıra çağıra kendi kendine, kimi zaman da yıllar önce yaşamını yitirmiş arkadaşlarıyla konuşuyordu.

Tek kişilik hücreye konulmadan önce dört ay birlikte kaldığı bir tutuklu, kriz geçirdiği güne kadar içine kapanık ancak genelde sakin biri olarak anlatıyor durumunu:

"Kriz günü öğlene kadar normaldi. Ancak bana karşı soğuktu ilk kez. Yemekte masaya oturmadı. Akşama kadar kesintisiz volta attı. Voltada kendisiyle konuşuyor, sanki biriyle tartışıyordu. Ara sıra banyoya gidip kafasını ıslatıyor, tekrar devam ediyordu. Bu şekilde hiç konuşmadan gece 12 oldu. Yatmıştı. Ben de yatmak için çıktığımda hızla kalkıp üstünü giydi. Bir iğne alıp oturdu. 'Uyumamak için' dedi. 'Neden' dedim. Önce 'boşver yat sen' dedi. Israr edince 'Çünkü sen bir casussun, bana işkence yapıyorsun, makine var kafamda' dedi. Konuştukça kızmaya, heyecanlanmaya başladı. 'Şimdi seni öldürürsem ne olur' vs. dedi. Bu arada sürekli sakinleştirmeye çalıştım. Kapıya vurmaya başladı, gelin bunu alın, diye. 'Sen de vur' dedi. Vurdum, yukarı çıktı. Artık kontrolden çıkmıştı. Camları kırdı, elleri kan içindeydi. Bu arada ben gardiyanlara 'arkadaş iyi değil kapıyı açın' diyordum. 'Bekle' diyorlardı. Bu sırada elinde cam parçalarıyla bana saldırdı.

Küfürler ederek tekme ve yumruk atıyordu. Sonra yine cam alıp boğazıma dayadı. 'Çabuk açın yoksa keserim' diye. Gardiyanlar nihayet açtılar. Aslında daha önce de açabilirlerdi. 5 dakika seyrettiler.

Müdüre, 'A'nın tanıdığı arkadaşlar var, getirin onlar sakinleştirir' dedim. Müdür 'tamam sen karışma' dedi. Bu arada gardiyanlar da 'müdürün karşısında elin cebinde duramazsın' diye elimi çekiyorlardı. Beni tekli bir hücreye koyduklarında A'nın sesi hala geliyordu. Duvarları yıkmaya çalışıyordu."

Sonunda intihara kalkıştı

Aynı hapishanede bulunan T.B. isimli tutsak, katliam sonrası 1.5 ay tek kişilik hücrede tutuldu. Hücre koşullarının ona "hediyesi" epilepsiye benzer bir hastalık oldu. Ani bayılmalar yaşamaya başladı. Birçok defa bu baygınlık nöbetleri sırasında kafasını betona çarptı. Yaptığı başvurular sonunda ancak Temmuz 2002'de beyin filmlerini çektirebildi. Doktorun söylediği ise, kendi anlatımları ile şöyle olmuştu: "Nöroloji doktoru; 'bayılmalar psikolojiktir, kafana bir şey takmayacak, üzülmemeye dikkat edeceksin' dedi. Nasıl olacaksa...?"
Evet, nasıl olacaksa... T.B.'de ve onlarca tutsakta bu tahribatları yaratan koşullar doktorları ilgilendirmiyor. Bu da tecrit politikasının bir parçası. Doktorlar en temel doktorluk ilkelerini bir yana bırakmalı; hapishane müdürleri, ağır psikolojik sorun yaşayan arkadaşının sorununa çözüm bulmaya çalışan tutsağa "sen karışma" diye, 'her koyunun kendi bacağından asılacağını" hatırlatmalı, asla dayanışma, acıları paylaşma gibi erdemlere izin vermemeli; gardiyanlar böyle bir durumda tutsağı nasıl hazrolda bekletir "devletin gücünü gösteririm"i düşünmeli...

F Tipi hücrelerde yaşama geçirilen hiçbir uygulama, bu mekanları yönetenlerin hiçbir davranışı "fevri, öylesine..." değildir. Tümü tecrit politikasının bir yanını bütünlüyor, her şey buna hizmet ediyor. "Normal" koşullarda ciddi sorun yaşayan bir tutsağı tek kişilik hücreye atmanın, en küçük bir yardımlaşmanın iyileşmesinde katkıda bulunacağını bile bile bunu yapmanın başka ne gibi bir anlamı olabilir. Örnekler yaratıyor tecritçiler; yarattıkları örneklerle tüm tutsaklara "teslim olmazsanız, düşüncelerinizi terketmezseniz sağlığınızı da kaybedersiniz" diyorlar.

Şubat 2002 tarihinde tutuklanarak F Tipi hapishaneye atılan B.S. isimli tutsak 2.5 yıl sonra bu sonuçları yaşamaya başlayanlardan biri. 33 yaşındaki B.S'nin rahatsızlığı ilk olarak 29 Temmuz 2004 tarihinde patlak verdi. Kafasını duvarlara vurdu, intihara kalkıştı.

29 Temmuz günü ziyaretten sonra duvarları yumruklamaya başladığını, tekme, tokat, yumruk adeta duvarla bütünleştiğini, sonra kendi kendine konuşmaya ve küfür etmeye başladığını anlatıyor, aynı hücrede kalan arkadaşı.
Aradan belli bir süre geçtikten sonra intihara kalkıştı B.S. Şimdiki durumu ise şu; sabaha kadar uyumuyor, bazen bir saat uyuyup çığlık çığlığa kalkıyor. Durup dururken türkü söylüyor, oturup ağlıyor, hiç susmuyor. Ara ara sohbet ediyorum. Sıkıldığını, duvarların üstüne geldiğini, tekrardan intihar edeceğini söylüyor. İntihar girişiminin ardından psikolojik yönden tedavisi için bir girişim başlatılmadı. Sadece kafasını duvarlara vururken kulaklarından su geldiği için kulağına pansuman yapıldı ve antibiyotik verildi. Yanında kalan yoldaşı rahatsızlığının patlak verdiği günün ardından iki gece hiç uyumamış, intihar girişimini önlemek için. Tek kişinin, psikolojik sorun yaşayan biriyle ilgilenmesi, bir kriz anında kontrol etmesi, bir intihar girişimini engellemesi zor olduğundan, yanlarına iyi tanıyan birinin daha verilmesi için dilekçe veriliyor, durumun önem ve aciliyeti anlatılıyor. Buna rağmen yanlarına bir kişi daha verilmedi. 5-6 ay üst boyutta seyreden rahatsızlığının ardından yoldaşlarının ilgisiyle toparlanmaya başladı.

Tecrit, insanı sistemli bir şekilde yoketmek için

B.S. kendi durumunu, nedenlerini şu özlü sözlerle anlatıyor:
"Daha önce Ümraniye, Bayrampaşa, Metris ve Eskişehir Hapishaneleri'nde kaldım. Ama onlarca yüzlerce insanla. Bir sorunun olduğunda ilgilenebilecek birçok insan vardı, biri olmasa diğeri sorunu atlatmana yardımcı oluyordu. Ama burada, F Tipi'nde öyle değil. Her ne kadar yardımcı olunsa da notlarla sınırlı oluyor. Ben de, dışarıdan aldığım bir haber yüzünden kendimi kaybettim ve etrafımda kimsenin olmaması, sadece bir kişinin olması nedeniyle kaldıramadım."

Kendisine verilen ilaçların faydalı olmadığını söyleyen B.S. uyuyamadığını, kulak çınlamaları başladığını, bu durumun bir yılı aşkın sürdüğünü belirterek devam ediyor:

"Uzun süre her iki hapı da kullandım. Faydası olmadı. Daha sonra mide kanaması geçirdim ve acil olarak, ki onda da iki saate yakın revirde bekletilip hastaneye kaldırıldım. Bunu da ne daha önce yattığım hapishanelerde ne de dışarıda hiç yaşamamıştım. Burada yaşadım.

Bence tecrit insanı yoketmek için ama sistemli bir şekilde yoketmek için, yavaş yavaş, önce akli sonra da bedenen iflas etmesi ve dışarı çıktığı zaman bir çocuk gibi zararsız, hiçbir şeye karşı gelmeyen, her şeye boyun eğen, söylenen her şeyi sorgulamadan yapan, yaşayan ölü robotlar haline getirmek için yapılmış, uygulanmış bir şey. Hücreler bunları yaratmak için kullanılan mekanlar..."

Camı yumruklayıp 'insan hücreye sığar mı' diyordu

Bu bölümde anlatacağımız son tutsak, G.K. 19 Aralık Katliamı'nı Bayrampaşa'da yaşadıktan sonra Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'ne sevk edilen G.K.'nın üzerinde tecritin etkileri önce, içine kapanıklık, sürekli uyuma olarak başgösterdi. Haziran 2002'de ise kriz düzeyine sıçradı. O gün yanında olan bir yoldaşı durumunu şu sözlerle anlatıyor:

"Kendinden geçmiş bir halde pencereleri çarpmaya başladı. Camları yumruklayıp kırdı. Bir yandan da bağırıyordu. 'İnsan hücreye sığar mı ulan, insan hücreye sığar mı?' diye. Elleri kesilmiş her yanı kan olmuştu. Duvarları yumruklamaya ve sert bir şekilde kafasını vurmaya başladı. Engel olmak için sarıldım, bir yandan da sakinleştirmeye çalışıyordum. Elimden sıyrıldı, masa ve sandalyeleri savurdu, camları kırdı. Kafasını yeniden duvarlara vurduğunda yetişip tuttum. Duvarların üstündeki alçı kaplamalar yumruklandığı için içeri göçmüş, duvarlar ve yerler kanlanmıştı... 10 dakika geçtikten sonra ancak geldiler. Geldiklerinde onu engelleyebilmek için hala boğuşuyorduk."

G.K. da, yaşadığı bu duruma karşın hastaneye sevk edilmemiş, revirde yapılan uyuşturucu iğneler ve ilaçlarla geçiştirilmişti. Nitekim, temmuz sonunda yine kriz geçirdi. "Bizi mi dinliyorsunuz, ne istiyorsunuz bizden" diye bağırarak eline geçirdiğini pencereye fırlatmıştı.

"Rahatsızlığı sonrası yemeden içmeden de kesilmiş, zayıflamıştı iyice. Ya yemeğe kalkmıyor ya da çok az yiyordu. Sürekli gergindi ilk aylarda. Sinirli sinirli volta atıyor, kendi kendine konuşuyordu. Uyku düzeni bozulmuştu, geceleri sabahladığı olurdu pencerenin önünde. Gündüzleri ise yatardı. Tepkileri uçlaşmıştı. Konuşarak anlatabileceği şeyleri dahi bağırarak söylerdi. Bu ruh hali zaman zaman patlamalara dönüşürdü. Duvarları yumruklar, tekmeler, kafa atardı. Yere boylu boyunca uzanıp çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlamıştı bu kriz anlarından birinin ardından.

Bu ilk ayların ardından gergin ruh hali sona ermese de alt seviyelere indi. Yaşama karşı bir kayıtsızlık başladı sonra.

Yaklaşık 6-7 ay sonra toparlamaya başladı. Gazete okumaya, ilgi duyduğu konularda arşiv tutmaya, arkadaşlarla notlaşmaya başladı. Bu durumdaki insanların hemen hemen hiçbiri rahatsızlığını kabul etmez ve ilaç kullanmaz. Bu biliniyor olmasına rağmen sadece ilaç vermekle yetinmek, başından savmakla eşdeğer bir tutumdur..."

Tek kişilik hücrede kalmış, kafasını duvara vurarak kırmıştı. Geldiğinde yürümekten bile acizdi. Çok yavaş ve bir o yana bir bu yana yalpalayarak yürüyordu. Bir hafta, neredeyse hiç güldüremedik ve doğru düzgün konuşturamadık.

Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Tecritin Fiziksel Etkileri

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:09 am

*Tecritin Fiziksel Etkileri

Fiziki etkiler, mekandan kaynaklanıyor. Dar alan insan faaliyetlerini sınırlıyor ve bu hiç farkına varmasanız dahi bedeni yıpratıyor. Bu yıpranmayı ancak rutin yaşantınızın dışına çıktığınızda anlıyorsunuz. Dar havalandırmada 2 tur koştuğunuzda nefes kesiliyor, su kovasını birkaç saniyeliğine kaldırdığınızda kaslarınızda titreme başlıyor. Belli başlı etkileri sıralayalım.

1) Kas-İskelet Ağrıları:
Dar mekanda hareketsizlikten, kasların tek yönlü çalışmasından dolayı kaslar erimeye başlıyor. Kas demetleri kısalıyor ve sertleşiyor. Bunu farkedemiyorsunuz. Her gün yaptığınız hareketlerden farklı bir hareket yaptığınızda saplanan ağrı, istem dışı titreme, kondisyon düşüklüğü şaşırtıyor insanı.

Sırt bölgesindeki kaslar zaman zaman oldukça ağrı verecek bir şekilde tutuluyor. Omuzlar da öyle... Vücut giderek esnekliğini yitiriyor.
İskelet ağrıları da hareketlerin sınırlı olmasından ve sürekli beton zeminde hareket etmekten kaynaklı olarak açığa çıkıyor. Her ne kadar spor yapmaya çalışsanız da bu düz ve esnemez zeminde yapıyorsunuz sporu. Ve bilinçsiz bir spor eklemlerde ek ağrılara neden olabiliyor. Boyun ağrısı, bel ağrısı, sırt ağrısı, bacak eklemlerinde ağrısı olmayan yok gibi hücrelerde.

2) Göz Bozukluğu:

Görüş alanınızın sınırlı olması, gözlerde tembelliğe ve bozukluğa yol açıyor. Hücrede ve en fazla birkaç metre öteye bakabiliyorsunuz hep. Uzun süredir hücrelerde bulunan tutsakların hemen hemen hepsi gözlük kullanmaya başlamıştır.

3- Psikosomatik Rahatsızlıklar:
Psikosomatik rahatsızlıklar ne demek kısaca bunu açalım önce. Psikolojik sorunlar nedeniyle açığa çıkan ya da artan bedensel rahatsızlıklara psikosomatik rahatsızlıklar denir. Hipertansiyon, mide ülseri, cilt hastalıkları en bilinen psikosomatik rahatsızlıklar. Hücrelerde açığa çıkan psikosomatik rahatsızlıkların başlıcaları ise; kulak çınlaması, kalp çarpıntısı ve ritim bozukluğu, mide ülseri, nefes darlığı, kol ve parmaklarda uyuşukluk, hipertansiyon, cilt hastalıkları ve baş ağrıları.
Bunları da sonraki bölümde ayrıntılandıracağız.

Tecrit hücrelerinin fiziki, psikolojik etkilerini aktardığımız yazı dizimizin ilk bölümünde "kendi kendine konuşan", "intihara kalkışan", "camı yumruklayıp 'insan hücreye sığar mı' diye bağıran" örneklere ve tecritin fiziki etkilerine yer vermiştik.

Tecritin yarattığı tahribatın örneklerine devam ediyoruz.
(Kaynak: Tecrit: Yaşayanlar Anlatıyor, Boran Yayınları)
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Tecritin Yol Açtığı Psikosomatik Bozukluklar

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:10 am

Tecritin Yol Açtığı Psikosomatik Bozukluklar

Tecritin fiziki etkilerini üç başlık altında toplamış, bunları; Kas-iskelet ağrıları, Göz Bozukluğu ve Psikosomatik Rahatsızlıklar olarak sıralamıştık.
Psikosomatik rahatsızlıklar şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:

a) Kulak Çınlaması:
Birçok tutsakta mevcut. Kısa süreli, gün içinde açığa çıkan ve bir süre sonra kaybolan çeşidi yaygın. Daha az görüleni ise sürekli olanı. Kulakta sürekli bir sinyal sesi geliyor ve kurtulmak imkansız hale geliyor. Hapishane revirince verilen ilaçların ise, hiçbir etkisinin bulunmadığını dile getiriyor tutsaklar.
"Kulak çınlaması başlayalı yaklaşık olarak iki yıl oldu. Arada sırada olan bir çınlama değil, gün boyu devam ediyor. Bazen kulaklarımı kapatıyorum, çınlama sesi sanki beynimin içinden geliyor. Gerilimli ve stresli olduğum zaman çınlama dozu daha da artıyor. Sol kulağımda ise daha fazla geliyor. Bazen öyle oluyor ki, sesleri anlamakta zorluk çekiyorum, okuduğum yazıları dahi bazen çok geç algılıyorum. İlaç kullanıyordum, malum hiçbir etkisi yok!" (M.D. isimli tutuklu)

b) Kalp Çarpıntısı ve Ritim Bozukluğu:
Kalbinizin delirdiği hissine kapılıyorsunuz. Hızlanıyor, yavaşlıyor, bazen tüm bedeniniz koca bir kalp gibi atıyor sanıyorsunuz. Bazen de kalbinize bıçaklar saplanıyor gibi ağrılar hissediyorsunuz.

"... Kulak çınlaması, sinirlilik, tahammülsüzlük vb. rahatsızlıklar vardı. Onları bir nebze de olsa hallettim. Zaman zaman oluyor. Yaz aylarını nasıl geçirdim bana sor. Çok zor oldu. Tecrit ve benim sinirli yapım birleşince ortaya kötü bir tablo çıkıyor. Asıl rahatsızlığım, kol ve parmaklarda uyuşukluk ve sızı var. Genellikle işaret parmağı ve orta parmakta oluyor. Kalp bölgesinde sızı var. Ve zaman zaman da bıçak gibi saplanıyor ve beni kilitliyor. O ağrı geçene kadar kımıldayamıyorum. Sigaradan dedim ve sigarayı bıraktım. Ama değişen bir şey yok." (Ö.E. isimli tutuklu)

c) Hipertansiyon:
Baş dönmesi ve kalp atışında düzensizlik olarak kendini gösteriyor.
"İki gündür akşamları önce başım dönmeye başlıyor, sonra bir halsizlik çöküyor. Başım çok şiddetli dönüyor. Yatağa uzanıyorum yine durmuyor. Dün akşam bayağı kötü oldum. Yine başım dönmeye başladı. Yattım, dalmaya çalışıyorum, dalamıyorum. Az sersemlemeye başladığım anlarda bir titreme başladı. Bütün vücudum titremeye başladı. Hiç terlemeyen biriydim, su içinde kaldım. Titreme elimde değil, durduramıyorum. Sanki titremenin merkezi kalbimmiş gibi. Sanki kalbim titriyor da vücudumu titretiyordu... Dedim, gidiyoruz galiba..."

d) Nefes Darlığı:
Havasız kaldığın hissine kapılıyorsun. Ne kadar derin soluk alırsan al havaya doyamıyorsun. Sanki yangın olan bir ortamdasın gibi ya da kapalı bir kutudasın ve oksijen gittikçe azalıyor. Burun tıkalı, boğaz kuru, ciğerler ise eski bir sünger gibi hissi oluyor. Bazen soyunursan rahatlayacağın hissine kapılıyorsun. Bunun da bir faydası olmuyor.

e) Cilt Hastalıkları:
Bu da farklı şekillerde gösterebiliyor kendini. Küçük küçük kırmızı benekler çıkabiliyor vücutta. Doktorlar, sıkıntı ve stresten kaynaklı, kılcal damarlar patladığı için oluştuğunu söylüyor. Yine, örneğin ilginçtir türkü-marş söyledikten ya da bağırarak konuştuktan sonra vücutta kırmızı lekeler çıkıyor, kaşıntı başlıyor... Yaygın bir diğer cilt hastalığı da ellerde görülen egzama.
"F tiplerinde belli bir süre sonra vücutta kızarmalar, kaşıntılar başladı. Sıcak suyun altına girememe, güneşin karşısında duramama, sıcak içecek alamama gibi alerjik şeyler yaşandı. Ciltte yaralar oluştu. Bir çok arkadaşta benzer şeyler yaşanıyordu. Uzun bir süre böyle devam etti. Revirde ciddi teşhis koyulmadan verilen ilaçlar ile sorun daha da büyüdü. Terleme anında ya da havasız ortamda da benzer şeyler artıyordu. Örneğin ring ile yapılan yolculuklar tam işkenceye dönüyordu." (S.K. isimli tutuklu)

f) Baş Ağrısı:
Çeşitli baş ağrıları var. Gün boyu süren şiddetli olmayan, sürekliliğiyle rahatsız eden, iş yapmayı engelleyen ağrılar; enseden başlayıp yayılan, gerginlikle beraber başlayan şiddetli ağrılar; migren...

"Baş ağrısının normal seyri, dışarıdayken ayda birdi. Burada ise kimi zaman haftada iki defa, kimi zaman iki haftada bir oluyor. Yani daha da ilerledi. Rahatsızlık ilerledikçe ilaca yüklendim. Bu da rahatsızlığın seyrini değiştirdi, tam bir kısır döngü halini aldı. Ne zaman başlayacağı belli olmuyor. Stres, moral bozukluğu, hava değişikliği vs. ağrıyı tetikleyen nedenler, ama bunlardan bağımsız da olabiliyor. Ağrının başlangıcında, başım tamamen ağrıyor. İştahsızlık oluyor. Ağrı şiddetlendiğinde o gün yediğim her şeyi kusuyorum.
Başlangıçta başımın her yanı ağrıyorken, ağrı sürekli olarak şiddetlenerek artıyor. Sonrasında tüm ağrı başımın bir tarafında (şakağımda) toplanıyor. Kusmalar bu sırada oluyor. Bu esnada ışığa, sese karşı duyarlılık oluyor. Aşırı asabiyet oluyor. Normal zamanda gülüp geçtiğim şeylere bu esnada tahammül edememe durumu gelişiyor. Dışarıdayken ağrının süresi 3-5, en fazla 7 saatti. Burada ise artarak devam ediyor. Genelde 10-12 saat sürüyor. En son bir buçuk güne çıkmıştı..." (C.B. isimli tutuklu)

"Ağrılar, ense kökünden önce hafif hafif başlıyor. Böyle başladığında, o günün başağrısıyla geçeceğini ve şiddetleneceğini anlıyorum. Bu hafif ağrı yavaş yavaş şiddetlenmeye başlıyor. Ve bir noktadan sonra en üst boyuta çıkıyor. Zaten en üst noktaya çıkmadan geçmesi mümkün olmuyor. İlaç da fayda etmiyor. Ensedeki ağrı, kafanın arkasından tepesine doğru yayılıyor ve dayanılması güç şekilde sürüyor. Ense kökündeki damarların atışını hissediyorum beynimde. En şiddetli bölümü 1-2 saat sürüyor. Ağrı sonrası uyumak da zorlaşıyor." (K.G. isimli tutuklu)

g) Mide Rahatsızlıkları:
Dışarıdan yiyecek alınmaması, yemeklerin kalitesizliği, diyet yapmanın zorluğu mide rahatsızlıklarını alabildiğine artırmış durumda. Gastrit şikayetlerinin yanısıra yaşanan klasik ağrı var. Bu rahatsızlık genellikle akşam üzeri başlıyor ve 02-03'e kadar sürüyor. Oldukça şiddetli bir ağrı. Kıvrandırıyor ve kusturuyor.

"Akşam üzeri 6:30 gibi havalandırmaya çıktım. Aniden midemde o ağrı başladı. Hafif hafif, tabii giderek şiddetlendi. Bir şey yapamaz hale geldim. Sayımdan sonra uzandım. Ama ağrı gittikçe şiddetlendi, yerimde duramadım. Saat 10'a geliyordu, zile bastım, gardiyanlar geldi. Midemin ağrıdığını ve mide ilacı istediğimi söyledim. 10 dakika sonra geldiler ve revirde mide ilacı olmadığını söylediler. Karşı hücremizde aynı rahatsızlığı yaşayan arkadaştan istemelerini söyledim, Onlar, "başka hücreden alıp veremeyiz" dediler. Israr ettim. 15 dakika sonra karşı hücreden ilaçları alıp getirdiler. Sonra da ağrı devam etti. 11'den sonra iyice şiddetlendi. Dayanamıyor, yürüyordum. Gece saat 12 sonrası kustum. Ağrı devam etti. Gece 2,5'a kadar 3 kez kustum." (A.K. isimli tutuklu)

h) Kol ve Parmaklarda Uyuşukluk:

Gün boyu süren ve özellikle parmak uçlarında yoğunlaşan uyuşukluk olabileceği gibi akşamları başlayan veya belli bir zamana bağlı olmayan türleri de var.
"... Rahatsızlığım gece yatarken ortaya çıkıyor. Kolumda aşırı şekilde uyuşma oluyor. Sanki, milyonlarca böcek geziyor. Bazen ayaklarımda da oluyor. Ve beni uyutmuyor. Ama hep yatarken oluyor. Yani yürürken, otururken böyle bir şey olmuyor." (S.Ö. isimli tutuklu)

Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Beni çıldırtmak istiyorlar

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:12 am

Beni çıldırtmak istiyorlar

G.C. isimli tutsak (Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi), 19 Aralık Katliam operasyonunda aldığı kurşun yarası nedeniyle uzun süre hastanede kaldıktan sonra F Tipi'ne götürüldü.

Tecrit hücresinin üzerindeki ilk etkisi, içine kapanıklık ve kurgularla kendini gösterdi. Kendi isteğiyle tek kişilik hücrelere geçti. Kuşkusuz, bu onun isteği olsa dahi, onun durumundaki bir insanın tekli hücrelere konulması, göz göre göre rahatsızlığını derinleştirmek anlamına geliyordu. Nitekim öyle de oldu. Kurguları derinleşti, halüsinasyonlar görmeye başladı. Çevresindeki hücrelerde bulunan yoldaşlarının kendine ulaşmaya çalışması ve üç kişilik hücreye geçmesi yönündeki ısrarı sonucu üçlülere geçti. Ancak bu, teklilere geçtiği kadar kolay olmadı, açlık grevine başlamak zorunda kaldı.

"Beni çıldırtmak istiyorlar. 24 saat gözetliyorlardı. Üst mazgala bir alet koymuşlardı. Onunla bakıyorlardı. Hatta tuvalette bile gözetliyorlardı. Hep hakkımda konuşuyorlardı. Seslerini duyuyordum."

Böyle diyordu üçlü hücrelere gittiği ilk günlerde. Rahatsızlığının boyutu açıktı. Aynı hücrede kalmış olan bir tutsak da durumunu şöyle anlatıyor;

"Yanımıza geldiğinde sessizdi. Rahatsızlığını belli eden bir belirti yok gibiydi. Ancak daha önceden de G'yi tanıdığım için ondaki farklılığı açıkça görebiliyordum. Eski canlılığını yitirmişti. Hani "ruh gibi" deriz ya, o haldeydi. Konuşturmak için ilk girişimleri hep benim yapmam gerekirdi. Bir de dikkatimi çeken boğazına düşkün hale gelmiş, kilo almıştı. Bu ilk zamanların ardından kendi kendine konuştuğunu, küfürler ettiğini farkettim."

Yaşadığı rahatsızlığın bir ürünü olarak, yeniden tekli hücrelere geçmek için dilekçe verir G. Bu isteği anında yerine getirilir!

3 Ekim 2004 itibariyle son durumunu ise tekli hücrelerde aynı havalandırmaya çıkarılan bir tutsak şöyle anlatıyor;

"İlk gördüğümde de normal değildi. Ama böyle taşkınlık derecesinde, ileri ölçülerde değildi. Sürekli volta atar, az da olsa konuşur, ders çalışırdı. Kitap okurdu bolca. Durumunu gördüğümden sıkmadan, bilinçli olarak özen gösterirdim. Böyle ilgilenince daha hayata katılmaya başladı, slogan atar hale geldi. Anmada cama çıkıyor, alkışlıyordu. 2 ay sonraydı, hücresine gittim gazeteleri bırakmak için. Sohbet etmeye çalıştım ama bana bakmıyormuş da bir düşmana, bir boşluğa bakıyormuş gibiydi. 'Sen benimle niye ilgileniyorsun? İstemiyorum. Çık buradan' dedi. Durumunu bildiğimden özür diledim, rahatsız ettiğimi söyleyip çıktım. Bir süre diyaloğumuz olmadı. Sadece gözlemleyebildim. Daha da kötüye gidiyordu. Kendi kendine konuşmaya, küfretmeye başladı. Bunun üzerine yeniden ilgilenmeye çalıştım. Kahve vs. verme gibi bahanelerle yanına gidiyordum. Ne veriyorsam, benden sonra onları çöpe atıyordu. 'Niye? Sevmiyor musun?' diye konuşma bahanesi yapmak istedim. Sonuç olarak, yanına yaklaşıp konuşabileceğim hiçbir koşul bırakmadı. Kendisi de her geçen gün hücreye kapandı. Sürekli uyumaya, uyandığında kapıları çarpmaya, duvarları yumruklamaya, küfretmeye, kendi kendine konuşup, gülmeye başladı."
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Kafasını duvara vuruyordu

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:13 am

Kafasını duvara vuruyordu

Aynı hapishanede tecritin tahri-batını yaşayan tutsaklardan biri de, N.K.
N.K. 31 Mayıs 2002 tarihinden 27 Ekim 2004 tarihine kadar F Tipi hücrelerinde tecrit koşullarında yaşadı. 9 Kasım 2002 tarihinde tecrit koşullarından kaynaklı olarak sinir krizi geçirdi. O günü aynı hücrede kalan arkadaşı şöyle anlatıyor:
"Saat 23.00 sularında, bir yazıyı elle çoğaltırken çaylarımızı yudumluyorduk. Çoğaltmaya ara verip N. ile sohbete koyulduk... Ben konuşmamı bitirince çoğaltma işine döndüm. N. ise yerinden kalkarak hızlı adımlarla volta atmaya başladı. Peşpeşe sigara yakıyordu.

Saat 24.00 sularında volta atmaya devam ederken, birden 5 litrelik su dolu petleri tekmelemeye başladı. Sonra tuvalete doğru yönelip kapısını tekmeledi. Kafasını tuvalet kapısına vuracakken yetişip tuttum. Kendisinden geçmişti artık. Tuvaletin içinde kafasını duvarlara vurmaya çalışıyordu. Sürekli tekme sallıyordu. İyice kavrayıp tuvaletin dışına çıkardım. Sonra hücredeki diğer arkadaşı çağırdım. Kendisine zarar vermesin2000 yılında tecrit sorunu ve F Tipleri ilk kez tartışmaya başlandığında, tecrit sisteminin yol açtığı ve açacağı etkilerine ilişkin, Alman RAF tutsaklarının anlatımları çarpıcı bir örnek teşkil ediyordu. Birçok aydın, sanatçı, demokratik kuruluş, hukukçular; bu anlatımlardan etkilendiler.

Kulakların çınlaması, yoğunlaşamama, iradesini kullanmada zorlanma ve daha birçok yönüyle gerçekten izolasyon sistemine ışık tutan örneklerdi.
Bugün gelinen aşamada, bu dizide anlattığımız örnekler, aynı sonuçların ülkemizde de yaşandığını açıkça göstermektedir. İki haftadır, örnek verdiğimiz tutsaklar, sağlıklı girdikleri hücrelerde, tüm bu sorunları yaşar hale getirildiler. Bu kitlesel işkenceye karşı ayağa kalkmaz, "tecrite son verin" diye haykırmaz isek, bu tutsakların daha da artacağı kuşkusuz.

Boran Yayınları'ndan çıkan "Tecrit: Yaşayanlar Anlatıyor" kitabını temel alarak anlattığımız tecritin etkilerine örnekler vermeye devam ediyoruz.

"Kulağıma ağlama sesleri geliyordu. Annem ağlıyordu. Ben de bu sesleri duyunca ağlıyordum. Sesler beni kontrol altına alıyordu. Kendimi kaybediyordum. Yatağa girince kafamdaki ses yılan var diyordu. Ben hissediyordum. Ses diyordu ki, bu yılanlar Amerikan yılanları, sana işkence yapacak... Kafamdaki ses diyordu ki kendini as kurtar, sana işkence yapıyorlar. İçimde damarlar oynuyordu. Ben de yılanlar içimde zannediyordum. Kendimi 4-5 defa asmaya çalıştım."

Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'ndeki A.D. isimli tutsak halen süren rahatsızlığını, kendini toparlayabildiği bir anda böyle anlatıyordu. O'nun durumu; hem tecritin bir insanı nasıl çıldırtabileceğinin hem de tecritçilerin sessiz imha yaklaşımının açıkça görülebileceği örneklerden biridir.

Dışardayken hiçbir rahatsızlığı olmayan A., tecrit ortamında sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilme olanaklarından mahrum bırakıldı. Bu, aktaracağımız rahatsızlığının ortaya çıkmasının zeminini oluştururken, tedavi edilmesi için hiçbir çaba gösterilmedi. Defalarca intihar girişiminde bulundu ve yanındaki diğer iki tutsağa saldırdı. Bu durumu, aynı hücrede kalan dayısı ve diğer arkadaşının, defalarca dilekçeyle başvurmalarına, hapishane müdürüyle bizzat konuşmalarına rağmen Ekim 2003'e kadar hastaneye yatırılmadı. Sadece krizler sonrası uyuşturucu iğne, ilaç ile geçiştirildi. Ancak, Ekim 2003 tarihinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne yatırıldı. Ocak 2004 tarihinde tekrar Tekirdağ F Tipi'ne gönderildi. Hala, yatıştırıcı ilaçlar kullanıyor.

18 Mart 2002 tarihinde, ziyarete gelen kardeşiyle Kürtçe konuştuğu için ziyaretinin yarıda kesilmesinin ardından süreci, hücrede beraber kaldığı arkadaşından dinleyelim:

"Görüşüne gelen kardeşinin, kendisinin görüşten erken çıkartılmasını, ailesine, 'dövmeye götürdüler' diye söyleyebileceğini, ailesinin üzülerek ağlayacağını düşünmeye başladı. Bunu kafasına taktı. Şiddetli başağrısı geçirdi. Ondan sonra sesler, annesinin ağlama seslerini duymaya başladığını söyledi. Ne kadar anlatmaya çalıştıysak da olmadı. Ailesi çok uzakta olduğundan ve ekonomik nedenlerden dolayı aylardır gelemediğinden iyice içine kapandı. Sonra kulağında seslerin çoğalmaya başladığını söyledi. 'Sesler beni bırakmıyor' diye ağlıyordu. Bu süreklileşti. Krizlere girdi. Kendine hakim olamadı. Krize girdiğinde artık yapacak bir şey olmadığından zile basıp gardiyanları çağırdık. Bu iki kere oldu. İkisinde de yatıştırıcı iğne vurup geri getirdiler. Doktora durumu anlatalım, dediysek de kabul edilmedi. 2 Nisan günü psikolog için dilekçe verdik, gelip götüren olmadı."

A.'nın durumu 4 Nisan 2002'de daha da ağırlaşır. İki defa yatağın ayağına bağladığı çarşafla kendini merdiven boşluğuna sallandırarak intihar etmek ister, son anda farkedip engellerler. 5 Nisan'da daha da kötüleşir. Yine uyuşturucu iğne yaparlar, hastaneye sevk etmezler.

Günün büyük bir kısmını yatarak geçirmeye başlar, sadece yemeklerde iner. "Biraz bir şeyler yiyip sonra bir aşağı, bir yukarı, bir içeri, bir dışarı dolanıp duruyor, çok sıkılıyor, birşey diyemiyoruz. Yoksa bize sinirleniyor. İki gündür daha da kendinden geçti. Bizimle bazen konuşuyor, bir şeyler sorunca cevaplıyor. Ama hareketlerine, tavırlarına, gözlerine ve konuştuklarına bakarsan sanki burada değil. Dün, diyor 'yılan kokusu alıyorum'. Yok diyoruz ama dinlemiyor."

Üst üste verilen dilekçeler sonrası rahatsızlığının patlak vermesinden aylar sonra, haziran ayında İstanbul'a sevk edilir. Ama yatırmak yerine yine kontrol edip geri gönderilir. Ağustos ayı başlarında yeni ilaçlar yazılır. Ancak bunları kullanmayı reddeder.

Ağustos 2002'den Ekim 2003 tarihine kadar hastalığı dalgalı bir seyir izler. Gergin, sinirli ve tahammülsüz olduğu, yeniden sesler duyduğu günler olur. Ekim 2003'e gelindiğinde hücrede 2 kişi kalmaktadır. Bu süreçte yeniden sesler duymaya başlar.

"Kendinde değil gibiydi. Saatlerce volta atıyor, kendi kendine konuşuyordu. Uyku düzeni bozulmuştu. Geceleri saat 03.00-04.00 gibi yataktan kalkıyor hücrenin içinde sinirli sinirli volta atıyordu. Konuşunca biraz rahatlıyor ancak sabah kalktığımızda her şey yeniden başlıyordu.

Bu benim için de yıpratıcı bir süreçti. Öyle ki, ister istemez sürekli diken üstünde oluyorsun, geceleri tetikte uyumak zorunda kalıyorsun. Daha önce beraber kaldığı arkadaşların boğazına sarıldığını da biliyordum.
Geceleri aniden kalkıyor, 'köyü basmışlar, mektupta adı geçen, selam söylediğim kim varsa gözaltına almışlar' diyordu. Tabii bunun suçlusu olarak da beni görüyordu.

17 ve 18 Ekim günleri iyice kötüleşmişti. 18 Ekim gecesi sabaha kadar uyumadık ve ona kurgularının gerçek olmadığını anlatmaya çalıştım. 19 Ekim akşamı, hücre içerisinde sinirli sinirli volta atıyor arada bir de bana kötü kötü bakıyordu. Yüzü kararmıştı. Böylesi anlarda yüzünü kan basıyor, belirgin bir şekilde kararıyordu yüzü. Saldıracak gibiydi. İki kişiydik. Benden çok daha iri yapılıydı. Saldırsa, bağırmaya fırsat bile bulamadan oracıkta boğabilir beni. Bu nedenle oldukça gerginim ve sürekli konuşarak rahatlatmaya çalışıyorum. Saat 23.00'e kadar böyle sürdü. Masada oturuyoruz ve artık burnundan soluyor.

'Sana da zarar vereceğim, gideceksin yanımdan.' dedi. Vurdu vuracak diye bekliyorum. Gardiyanları çağırmak için butona basacağım ama bunun için yerimden kalkmam ve yanına gitmem gerek. Zaman kazanmam, bir bahane bulmam gerek. Gözlerini üzerime dikmiş. Delici bakışlarını, bakmasam da hissediyor, derin soluk alışını duyuyorum. Kalp atışlarım da hızlanıyor iyice. Kısa bir yer değişikliği dilekçesi yazıyorum. 'Ben şimdi zile basıp vereceğim.' Yerimden kalkıp butona basıyorum. Gardiyanlar gelene kadar bir fırsatta dilekçenin altına, 'Her an saldırabilir. Müdahale edin' gibi bir cümle yazdım. Gardiyanlar gel- diğinde mazgal deliğinden dilekçeyi verirken parmağımla o cümleyi işaret ettim. Birkaç dakika sonra geldiler. Biz hala oturuyorduk.

Revire gitti. Revirin kendi yatakhanesi var. O gece orayı dağıtmış. Sonra pencerenin gölgeliğinin ipleriyle kendisini asmaya çalışmış. Gardiyanlar karşı pencereden farkedip kurtarmışlar. Boğazında kesik olmuş, iz kalmıştı naylon ipten dolayı. 3 gün revirde tutulduktan sonra 22 Ekim'de Bakırköy'e sevk edilip yatırılmış."

A. D. Bakırköy'de geçirdiği sürecin ardından, bir süre İstanbul Bayrampaşa'da tutulur ve Ocak ayı başında, tekrar F Tipine getirilir. Bayrampaşa Özel Tip Hapishanesi'nde koğuşta başka tutsaklarla beraber kalmak iyi gelmiştir ona. Bunu kendisi de ifade eder, kısmen düzelmiştir. Ocak sonuna kadar böyle devam ettikten sonra tekrar ağlama sesleri duymaya başlar.

"Yine başa dönmüştük. Telkinlerde bulunmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Voltada, otururken, gece uykusu olmadığında sürekli konuştum. Ancak bir yararı olmadı. Olamazdı da. Yokuş aşağı freni patlamış bir kamyonun önüne takoz koymaya çalışmak gibi bir çabaydı bu."

"Freni patlatan", içinde bulunduğu koşullardan başkası değildi. A.D. yeniden hastaneye kaldırılır.

Yanındaki yoldaşları, hücrelerine üçüncü bir kişinin verilmesi için dilekçeler yazar ancak bilinçli bir yıpratma politikası izleyen hapishane idaresi, adeta yanındaki tutsağı da "delirtmek" istemektedir. Daha önce A.D.'nin boğazına sarıldığı tutsağın da bütün ısrarlarına karşın günlerce yeri değiştirilmemişti...

"Psikologla yaptığım görüşmede, kendisi de 'evet iki kişi olmanız lazım' demesine rağmen aradan günler geçti ve yanımıza verilen olmadı. 16 Şubat günü şu içerikte bir dilekçe yazdım: 'Durumu biliniyor olmasına ve hem benim dilekçe vermeme, hem de yanımıza gelmek isteyen iki tutuklunun ayrı ayrı dilekçeler vermesine rağmen yanımıza üçüncü bir kişi verilmemesi bilinçli bir uygulamadır. A. D.'nin ya kendisine ya da bana zarar vermesi amaçlanmaktadır. Bu, cana kasıttır. Sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.'... Aynı gün, yanımıza gelmek için daha önce dilekçeler veren bir arkadaşımız getirildi. Dilekçeler üzerinden 20 gün kadar geçmişti."
i önledik. Acil düğmesine basıp gardiyanları çağırdık. N. tekmelerini savurup kafasını betona vurmaya çalışıyordu. Arada bir küfürler savuruyordu. Bu 15-20 dakika böyle sürdü. Bu arada gardiyanlar tekrar gelip içeri girdiler. Biz revire çıkması gerektiğini, krizde olduğunu söyledik. Başgardiyan, krizin geçmesini bekleyelim tavırlarına girdi. Biz diğer gardiyanlara da seslenerek açmış oldukları kapıya doğru yöneldik. N. hala kendine zarar vermek için direniyordu. Böylece revire çıkardık. Ben de N. ile birlikte çıkmak istedim ama izin vermediler. Doğru düzgün tutmuyorlardı bile. Kafasını sağa-sola vurmasından korktum. 10 dakika sonra gelip N.'nin iyi olduğunu, uyuduğunu, sabah sayımına kadar revirde kalacağını söylediler. N.'ye revirde sakinleştirici yapmışlar, fakat N. kısa süre sonra tekrar bağırmaya başlamış. İkinci iğneden sonra uyumuş. Sabah psikoloğa götürmüşler. Psikolog "yerini değiştirelim" demiş. Krizin sorumlusu olarak bizi gösteren imalı sözler söylemiş. N. bunları kabul etmeyerek hücresine dönmek istediğini söylemiş."

Bir gün sonra hücresine geri getirilir. Yaklaşık 2 hafta sonra 22 Kasım günü akşam kasılma-titreme nöbetine tutulur. Acil olarak revire çıkarılır. Hap verilir kendisine. 26 Kasım tarihinde tekrar revire çıkarılır. Lastrol ve Atarax adlı ilaçlar verilmeye başlanır. Aylar süren bu rahatsızlığı, yoldaşlarının da ilgisiyle geride bıraktı."
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Görün eserinizi, tecrit bu

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:14 am

Görün eserinizi, tecrit bu"

A.D.'nin boğazına sarılarak boğmaya çalıştığı aynı hücrede kalan arkadaşı, o günü "üç değil iki kişi olsaydık öldürürdü beni" diyordu haklı olarak.
"A. abi krize girdiğinde önce sinirli sinirli konuşmaya başlardı. Biz anlardık. Yavaş yavaş sinirlenir, 'dayanamıyorum, kendimi öldüreceğim. Beni öldürün' diye yalvarırdı. Sonra söylenmeye başlar, kontrolünü kaybedip kafasında kurguladığı 'düşmana' saldırırdı. 'O düşman' bazen ben, bazen M. abi oluyordu. Zorla zaptediyorduk. Her yanı titriyordu. Artık kendi kendine anlaşılmaz şeyler söylemeye başlıyordu. Sonra yavaş yavaş kendinden geçiyordu. 'Sanki uçuyorum' diyordu. Bu defalarca olmuştu. A. abiyi adeta uyuşturucu bağımlısı yapmışlardı. Ne tedavi ama!

"M. abiyle ben tüm gücümüzle anlattık... İlgiyle, sevgiyle anlattık. Bir noktaya geldiğinde düşündüklerinin yanlış olduğunun farkına varıyor, durmadan özür diliyor. Ama bir süre sonra yine aynı şekilde başa dönüyordu. İşte o an aşağı hızla inmesiyle boğazıma sarılması bir oldu. M. abi olmasa, o hücrede iki kişi olsak belki de öldürürdü beni. Zaten bana göre iri yapılı insan. O psikolojiye girdiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyordu... Zorla zaptetmiştik. Merdiven boşluğundaki yatağın ranzasına çarşaf bağlayarak intihar etmeye kalkışmıştı. Bir anda öyle çabuk gelişmişti ki olay, boynuna çarşafı doladığı gibi kendini merdiven boşluğuna atmıştı. Bir yandan da "dayanamıyorum, öldüreceğim kendimi!" diye ağlıyor, söyleniyordu. Hemen ayaklarından tutup, yukarı doğru kaldırıp, çarşafı çözüp indirdik. Kendinden geçmişti. Biz zile basıp gardiyanları çağırdığımızda, müdür, doktor da gelmişti. Onlara, 'Görün işte eserinizi. Tecrit bu işte! İnsanları ne hale getiriyor!' demiştim."

Bu satırları anlatan Z.D. isimli tutsak da bu yaşadıklarının ve tecritin etkisiyle rahatsızlanmıştı.
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Kendimi bir nokta gibi görüyordum

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:15 am

"Kendimi bir nokta gibi görüyordum"

Z.D. zamanla uykusuzluk çekmeye başladı, vücudunda istemdışı titremeler açığa çıktı. "Heyecan basıyor bazen. Bir nedeni yok. Böyle olunca titreme başlıyor. Kalp atışını tüm vücudumda hissediyorum. Yazı bile yazamıyorum, volta atamıyorum. Kendi kendimi telkin etmeye çalışıyorum. Büyük bir boşluğun içerisine düşüyorum" diye durumunu ifade ediyordu.

İdareye yapılan başvurulara rağmen, Z.D'nin hücresi değiştirilmedi ve ileride alevlenebilecek bir psikolojik rahatsızlığın temelleri bu süre içinde atıldı. Yer değişikliğinin ardından uzun süre yaşadıklarının etkisinde kaldı. Yoldaşlarının da etkisiyle kendisini biraz toparladı. Yaşadığı süreci şu sözlerle ifade etti:
"Kendimi boşlukta hissediyordum. O sabah uyandığım güne kadar hücrenin hiç bu kadar dar olduğunun farkına varmamıştım. Hani insanın içi boşalıyormuş gibi oluyor ya... öyle işte.

Sürekli kulaklarım zonkluyordu. Psikolojim bozulmaya başlamıştı. Ve soruyordum kendi kendime, 'Acaba ben de A. abi gibi mi olacağım? Çıldıracak mıyım?' diyordum. 'Acaba tecritten mi etkileniyorum?' diyordum. Yani öyle bir durum oluşmuştu, öyle bir yalnızlık hissi gelmişti ki, sanki benden başka kimse yoktu. Duvarların arkasını, yoldaşlarımızı hissetmekte güçlük çekiyordum. Gerçekten çok zor anlardı. Yaşamım boyunca hissettiğim en sıkıntılı anlardı diyebilirim.

Kafamın üzerinde sanki ateş yanıyormuş gibi sıcaklık oluyordu. Bir süre sonra kafamla birlikte yüzüm uyuşuyordu. Ta gözlerimin içine kadar uyuşuyordu diyebilirim. Bazen öyle bir olurdu ki sanki kendimi bir nokta gibi görüyordum. Bir yerden düşüyormuş gibi, kendi içime çöküyormuş gibi oluyordum. Çok acayip bir şey. Ama gerçekten o dönem ayakta kaldıysam, birincisi şehitlerimiz, ikincisi ise yoldaşlarımızın harcadığı emek ve gösterdikleri sevgi nedeniyle oldu.
Şu da var; intihar etme düşüncesi de geçti kafamdan. Sonra bunu düşünmekten korktum. Mesela yalnız kalıp hücrede ya kendimi kontrol edemeyip intihar edersem... Yaşamımda böyle bir sonun olabileceği ihtimali korkutuyordu. Bu düşünceyi kafamdan atamıyordum."

Önce sinirli sinirli konuşur, 'dayanamıyorum, kendimi öldüreceğim. Beni öldürün' diye yalvarırdı. Sonra söylenmeye başlar, kontrolünü kaybedip kafasında kurguladığı 'düşmana' saldırırdı. 'O düşman' bazen ben, bazen M. abi oluyordu.

Geçen hafta yer verdiğimiz M.D. isimli tutsağın durumu, tecritin en dolaysız sonucuna ayna tutuyordu. İktidarın, "insan hakları", "işkenceye sıfır tolerans" gibi söylemlerinin esamesinin okunmadığı F Tipi hapishanelerdeki gerçekler işte bu nedenle sansürleniyor. Sadece sansürle değil, polis zorbalığıyla da bu gerçeklerin halka ulaşması engellenmek isteniyor.

Geçen hafta, "Tecrit: Yaşayanlar Anlatıyor" kitabının tanıtım ve dağıtımını yapmak için İstanbul İstiklal Caddesi'nde toplanan TAYAD'lılara saldırı da bu nedenledir.

Ancak, tecrit orada, F Tipler'inde yaşanmaya devam ediyor. Bu hafta yer vereceğimiz, H.T.A. isimli tutsağın durumu da, bu konuda çarpıcı bir başka örneği teşkil etmektedir. Bu örneklerde somutlanan tecrit gerçeğini gaz bombaları ile boğmak mümkün değildir.

Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nde tutulmakta olan H. T. A. isimli tutsak, F Tipleri'ne atılmadan önce yaşam dolu bir gençti. Tecritin böyle bir insanı ne hale getirebileceğinin örneği olan H. T. A.'nın durumu bilinmesine rağmen tekli hücrelere kapatılmış, bu da yetmezmiş gibi burada saldırıya dahi uğramış, dövülmüştür. Tekli hücrelerden ailesinin ve arkadaşlarının çabasıyla çıktığında ise rahatsızlığı, kendisini yakmaya kalkışacak kadar derinleşmiştir. Bundan sonrası ise, yaşanan krizler ve intihar girişimlerine rağmen tedavi konusundaki duyarsızlık, hastaneye yatırma önüne çıkarılan bir dolu engeldir...

H. T. A. Mayıs 2001 tarihinde tutuklanarak F Tipi hücrelerine kapatıldı. 1.5 yıl sonra tecritin etkileri ortaya çıkmaya başladı. Rahatsızlığı açık ve sağlıklı karar alınamayacağı görülmesine karşın, hapishane idaresi tarafından "kendi talebi var" denilerek üç kişilik hücreden alınarak tekli hücrelere konuldu. Eylül 2002'den 31 Aralık 2002 tarihine kadar yaklaşık 4 ay tekli hücrelerde tutuldu. Bu süreçte rahatsızlığı giderek derinleşti.

Tekli hücrelerde kaldığı dönemi, aynı havalandırmaya çıkan bir tutuklu, "durumu çok kötü. İki haftadır hücresinden dışarı çıkmıyor. Biz gitsek olay çıkarıyor. Herşeyi boşverip kendi dünyasına çekiliyor, kimseyle yazışmıyor. Bizimle bile sohbet etmiyor. Birilerinin kendisini takip ettiğini düşünüyor. Sabah sabah gırtlağıma yapıştı, 'beni niye takip ediyorsun' gibi laflar etti..." sözleriyle durumunu anlatıyordu.

Bu olay sonrası gardiyanlar H.T.A.'ya saldırdılar. Ailesi ve arkadaşlarının çabası ile tekli hücrelerden çıkarılarak iki kişi birlikte kalmaya başladılar. Yanındaki arkadaşı, 2 Ocak 2003 tarihinde durumunu şu sözlerle anlatıyordu:
"Çok zayıflamış, saç-sakal birbirine karışmış. Tanıyamadım. Çok hızlı volta atıyor ve hızlı yemek yiyor. Arada bir sendeliyor. Ayağında ağrı var. Bazen dalıp gidiyor..."

İki kişi birarada kalmaları bir olumluluk olsa da, teklilerde kaldığı süreç rahatsızlığını iyice derinleştirmiştir. Nitekim, Mart 2003'te kendisini yakma girişiminde bulunur. H.T.A.'nın yanında bulunan arkadaşı engeller bu girişimi. Psikolojik rahatsızlığının pençeleri arasındadır artık. Arkadaşlarının da çabasıyla üç kişi kalabileceği bir hücreye geçer. Temmuz 2003'te yanında kalan M.Ç. isimli arkadaşı durumu için şunları anlatıyor:

"15-20 gün öncesine kadar durumu bu kadar kötü değildi. Haziran başlarında, genel olarak sıkıntılı bir ruh hali vardı. Sonradan uyku problemleri ve sesten rahatsız olma durumları açığa çıktı. Bu rahatsızlıklarının açığa çıkmasından sonra bunalımlı-buhranlı bir ruh haline büründü. Konuşması, paylaşması için onu teşvik etmeye çalıştım. Ama pek sonuç alamadım."

Yanında kalan arkadaşları hastaneye yatırılması için girişimlerde bulunur. Ancak ilaç yazmakla yetinilir. Verilen ilaçları ise H.T.A. kullanmaz. Rahatsızlığı dalgalı bir seyir izleyerek yükselir. 20 Nisan 2004 tarihinde kendisini banyoya kapatarak intihara kalkışır. Banyodan çırılçıplak ve kendisini kaybetmiş şekilde çıkarılır. Duvarlara, camlara saldırır, yaralanır.

Yine arkadaşlarının ısrarı sonucu, ancak 22 Nisan günü Tekirdağ Devlet Hastanesi'ne, oradan da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edilir. Bakırköy'de üç hafta tutulur ve Bayrampaşa Hapishanesi'ne gönderilir. 7 Haziran'da ise tekrar Tekirdağ F Tipi'ne sevk edilir. Hastane ve Bayrampaşa Hapishanesi'nde başka insanlarla iç içe olduğu dönemler iyi gelir kendisine. Kendi deyişiyle, "hücre ortamından çıkmış olmasının, insanların içine karışmasının" büyük etkisi olur, kısmen düzelmesinde. "Hücreden iki kez çıktım tedavi için, ikisinde de bir çok şey normale döndü..."

Ancak bu kısmi düzelme hücrede çok çabuk geriler. Tekrar intihara kalkışacak kadar kötüleşir. Kafasını duvarlara vurur, kendisini boğmaya çalışır. Tekrar hastane ve yeniden hücreler...

Rahatsızlığı giderek arttı. Belli belirsiz sesler, sonra çeşitli isimler, kelimeler duymaya başladı. Örneğin bir dönem sürekli 'Bican', 'Bu mu', 'Annenim', 'Ablanım', 'Piraye' seslerini duyuyordu. Seslerin bu şekilde belirgin, yoğun bir hale gelmesiyle birlikte seslere sürekli tepki vermeye başlıyor H.T.A. seslere bağırıyor, küfrediyor; duvarı, kapıyı, dolabı yumrukluyor, kafa, tekme atıyor. Sesler yoğunlaştıkça da tepkisi artıyor, kendini kaybediyor, krize giriyor, kendine zarar veriyordu.

"Bu sesler daha da arttı. Tek kelimeler, isimler olmaktan çıkıp uzun cümleler haline, onunla konuşan bir tarza girdi. Seslere daha çok yoğunlaşmaya, kurgu yapmaya başladı. Örneğin, günün neredeyse tamamını seslere yoğunlaşarak, volta atıp, çay sigara içerek geçiriyor, seslerle konuşuyor, kızıyor, küfrediyor. Seslere yoğunlaştıkça da eline geçirdiği, kırılabilecek şeyleri kırıyor, sağa sola vuruyordu.

Seslerin bu şekilde derinleşmesi ile birlikte halüsinasyonlar görmeye başladı. İlk başta ara ara belli belirsiz şeyler görüyordu. Sonra giderek sıklaşmaya, görüntüler belirginleşip uzamaya başladı ve ses ile birleşti. Örneğin 'git intihar et' diyorlarmış son dönemde.

En son krize girdiğinde kendini kaybetti, görüntü ve sesin yoğunluğundan. Gözlük, kalem, cetvel vs. kırdı. Sakinleştirmeye çalışınca kendini banyoya kapattı. Ağlamaya, duvarlara vurmaya başladı. 45 dakika kadar kaldı banyoda. En son çok kötü bir şekilde çıkardık. Sonra sakinleşti. Bu sırada sesler 'kendini yak', 'intihar et' diyormuş. Sakinleştiğinde 'intihar edebilirdim, düşünüyordum' dedi. Bu sesler, halüsinasyonlar üzerinden kurgu yapıyor. Görüntülerin, seslerin nedenini, kim olduğunu takıyor kafasına."
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Sistemli Ses İşkencesi

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:16 am

Sistemli "Ses İşkencesi"

H.T.A. seslerin, tekli hücrelerde kaldığı dönemde nasıl başladığını şu şekilde anlatıyor:

"Tek kaldığım dönemlerde, tecrit politikasını uygulayan hapishane idaresinin psikolojiye yönelik bir saldırısı vardı. Hücrenin üzerinde bir iş atölyesi var. Burası bir işkencehaneye dönüştü. Günün hemen hemen tamamı, aramalarda kullandıkları plastik çekiçlerle iş yurdunun beton zeminine durmadan vurarak sesler çıkarıyorlardı. Bu olağanüstü rahatsız ediyordu beni. 3,5 ay her gün sürdü bu. Çıkıp havalandırmaya bağırıyordum; "kim var, kesin şu sesi" diye. Ses verilmiyordu. Bunun dışında, geceleri tedirgin etmek, bir korku hali, panik vs. yaratmak amaçlı, tepemde bardak kırma yapıldı. Mesela kitap okuyorsun, uykudasın ansızın bir bardak tepende parçalanıyor. Ayak sesleri çıkıyor. Gecenin 02.00'si, 03.00'ü gibi. Gündüz ise bu seslere eklenen şeyler, mazgalı birden tedirgin edici şekilde açıp kapatmak vs... Bunlar dışında bir kaç kez saldırdılar."

Hastaneden hücrelere tekrar getirildikten sonraki ilk kriz ve intihar girişimi 18 Haziran'dadır. Bunu 28 Haziran 2004'teki ikinci kriz izler:

"... Akşam üzeri kendini banyoya kapattı. Elini kesti. Acil çıkardık, pansuman, sargı yapıldı. Akşam da halüsinasyonları arttı. Yine kaybetti kendini ara ara. Sabah yine oldu. Sayım saatinde acil çağırdık. 'Durumu iyi değil, intihara kalkışıyor... Acil hastaneye sevk edin' dedik. 'Doktor yok. Psikologla görüştürelim' dediler. 'İntihara kalkışıyor' diyoruz, bize hala aynı şeyi söylüyor gardiyan."

Arkadaşlarının içeriden, ailesinin dışarıdan girişimleri sonucu, hastaneye götürülür, ancak ne Bayrampaşa Hapishanesi ne de Bakırköy Hastanesi kabul eder ve gece yarısı yeniden getirilir. Rahatsızlığının artarak devam etmesi sonucu 24 Ağustos 2004'te Bayrampaşa'ya sevk edilir. Ancak hapishane idaresi 21 Eylül 2004'te geri gönderir.
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Betona Gömülen Duygular

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:17 am

Betona Gömülen Duygular

"Tecritte insani uyarılar demire, duygular betona gömülmeye çalışılıyor."... Durumuna ilişkin kendi anlatımlarında, tecriti bu sözlerle anlatmaktadır H.T.A. "Tecrit" diyor, "yaşayan bilir türünden bir şey." Evet, O yüzlerce tutsak gibi tecriti yaşadı ve biliyor. Yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

"Bir dönem de hiçbir şey yapamıyor, okuyamıyordum. Kafam, bu saldırılar ile meşguldü, yani sesler vs. ile. Beton zemine inen çekicin sesleri hücrenin duvarlarında yankılanıyordu. Yanımdaki hücrede de kalan yoktu.

Halüsinasyonlar başladı. Çok garip ve benimle alakalı olmayan kabuslar görmeye başlıyordum. Hiç kimse ile konuşmak içimden gelmiyordu. Uzun zaman sürdü. Bazen bir şeye cevap verirken bile yoruluyor, bunalıyor, kısa cevaplar veriyordum. Bu daha da kötüydü. Ziyaretlerdeki sohbetler bir-iki cümleden öteye gitmiyordu. Ziyaret kabininde boğuluyormuş gibi hissettiğim oldu, bayılma anına geldiğim de... Hiçbir şey yemek gelmiyordu içimden. Bisküvi vs. atıştırıyordum, bir zaman sonra o da kesildi. Oralet içiyordum.

En son bunların çok yoğunlaştığı dönemde sesler duymaya başladım. Önceleri çığlık olan sesler bir zaman sonra sohbete, kendi aralarında konuşmaya dönüştü. Bunlar tarafından övüldüğüm, sevildiğim ve hakaret edildiğim oldu. Daha sonra baktığımda bunların hiçbir şey olduğunu anlıyor, hatta o anda ona verdiğim tepkiye güldüğüm oluyor. Kısacası halüsinasyonlar, çığlıklar, hiçbir şey yapamama ya da anlamsızlık. Bu noktada yakma olayı oldu. Yani yaşama sevinci diyoruz, intihar diyoruz. Ancak sen onu yaparken intihar olarak algılamıyorsun, o anın atmosferinde.

İki kişiydik o zaman. Aklımdan intiharın çıkmadığı da oldu. Krizler başladı. Sakin olmak istediğim anda aşırı sinirlendiğim oluyordu. Cama vurmak istemeden, vurup kırıyordum. Ya da az öncesinden cama vurabileceğimden ötürü dikkatimi oradan uzaklaştırıp volta atıyordum. Ama iki dakika sonra kriz esnasında camı unutup duvar diye vuruyorum.

Sesler, halüsinasyonlar uzun zaman devam etti. Bu, yaşamı alt üst ediyor. Bu zamanlarda bir söz, bir müzik, mektup, sohbet ilaç gibi.

Algılayamadığım oluyordu. Elimdeki çakmağın çakmak olduğunu yeni fark ediyormuşçasına hayretle bakıyordum. Ama bu hayrete neden olan onu farketmem ve onu farketmemden önceki aşırı algı bozukluğu. Yani his kaybı oluştu. Duvarların, havalandırmanın uzunluğunu anlayamıyordum. Kısacası bilinç gidip geliyordu. Ayrıca tansiyon düşüyor, bayılacak oluyordum.

Ölüm hissi kaplamıştı kısacası. İlaç veriliyordu. Ama aynı durum sürüyordu. Uyuduğumun uyku olduğunu bilmeden, neden uyandığıma bir anlam veremeden uyuyordum. Yani çizim yapmak, kitap okumak mümkün değil. Okuduğum ise sanki boşluğa giden, anlamadığım bir sözcükler yumağı da onu çözemiyormuşum gibi... Bir kitabı okuyordum, ismi şimdi aklımda değil. 140. 150. sayfaya geldiğimde aniden tekrar okumak için elime aldığımda bu kez okuduğum sayfalardan eser yok. Yeniden başladım. 30. sayfada yanımdaki arkadaşıma anlatayım dedim, tekrar silindi. Tekrar hiç okumamış gibi başladım ve yine 30. sayfada anlatmak istedim anlatamadım. O kitabı okuyamadım.

Şimdi eskiye oranla iyiyim. Ama mesela Bayrampaşa'dan sevk oldum, orası geniş, insanlar vardı. Buraya girmemle bir boğuculuk başladı. Kafese kapatılmışsın gibi. Elinden şekeri alınmış çocuğa dönme hissi. Garipsiyorsun bunları. Şu an halüsinasyonlar görmüyorum. En son cesetler, çıplak vücutlar görmeye başlamıştım. Saz çalıyorum, o sıra gözlerimin önünde morgda raftan ceset alınıyor. Elimde ceset var, morarmış, ne yapayım ben bu cesedi? Kendime gelmeye çalışıyorum.

Bayrampaşa Hapishanesi'nde kaldığım zaman içinde o yoldaş sıcaklığını bir ilaç saydım. İlaç oldu. O sıcaklığı hissedip sohbetlerden, türkülerden büyük moral alıp o sevinçle gözlerimin dolduğu oldu. Bir zaman sonra yazma isteği doğdu. Üretmek direnmektir. Üretmek istiyor insan. Ürettikçe o coşku müthiş.

Bence tecrit uzun sürece yayılmış bir işkence. Tecrit asıl olarak insanlıktan soyutlamaktır. Sosyal olanı en aza indirgeyerek izole etmeyi amaçlıyor. Tecrit; asık suratlar, gülmeyen dudaklarda. Canhıraş savrulan küfürde. Yani üç kişiye sığdırılan kahkahada. Böyle bakınca burada tecrit bu. Bunun dışında anlattığım gibi demiri, betonu aşan, buralardan çıkan bir şey tecrit. İçinde yaşaması da, anlatması da güç..."
H.T.A. hala hücrede, tecritte tutulmaktadır.

"En ufacık sesten rahatsız oluyordum ve kendi çıkardığım sesi ise fark edemiyorum. Mesela Bayrampaşa'da iken çok yüksek sesle konuşuyorum diye çok uyardılar. Ancak ben bunu fark edemiyorum, normal konuştuğumu sanıyorum. 3,5 ay kimseyle konuşmadım. İlk kendi kendime türkü söylediğimde konuşma şeklimin değiştiğini (daha kaba) farkettim. Ve kendi sesime şaşırıyordum.

Üçlü hücreye geçtiğimde ilk sohbet etmek istediğimde konuşamadım. Sesimin tonunu ayarlayamıyor, havalandırmadan yankı yapan sesime yabancı bir sesmiş gibi şaşırıyor ve rahatsız oluyordum. Çok garipsedim. Kendi sesine yabancılaşıyorsun. Bu, senin açından çok garip ve üzücü bir olay. Bu durum, sanki önceden yapabileceğin şeyleri, artık yapamayacakmışım düşüncesi oluşturuyor ve aşırı üzüyor."
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Gözünüzün Önünde Bir İnsan Can Çekişiyor

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:17 am

Gözünüzün Önünde Bir İnsan Can Çekişiyor"

"H.T.A. kendini yaktığı gün... sessizleşti, sandalyede oturuyordu. Ben kitap okurken dalmışım. Lavaboya indim. H.T.A . hala sandalyede oturuyordu. Yüzümü yıkadım. "İşte bu" vb. sesler geliyordu. "Ne diyorsun" dedim. O anda merdivenden aşağıya iniyordu. Paçası yanıyordu. Herhalde havalandırmaya çıkıp koşacaktı. O anda hemen söndürdüm. Beni itmeye kalktı. "Bırak" der gibi. O günden sonra çok durgunlaştı, içine kapandı... Çok sıcakkanlı bir insandı eskiden. Hücrede tanımakta zorlandım."

"Deyim yerindeyse her an diken üstünde hissettik kendimizi. Çünkü her an ani ruh hali değişimi yaşayabiliyor. Çok sakinken bir anda dakikalarca gülebiliyor, kahkahalara boğuluyordu. Duyduğunu sandığı sesler onunla konuşuyor, tepkisi de, ya böyle dakikalarca kendi kendine gülerek oluyor ya da tam tersi geriliyor, kızıyor, küfürler savurarak duvarları yumrukluyordu. Bu bizi de etkiliyordu. Örneğin, ayak tabanlarını sürekli yere vurması. Gün içinde her an oluyor bu. İrkiliyorduk. Vücudumuzu bir gerginlik kaplıyor, tepeden tırnağa tüylerimiz diken diken oluyor. Yoğunlaşamama sorunu yaşıyorduk. Kitap okuyoruz ama aklımız H.T.A.'da sürekli. Her an bir şey olabileceği endişesi yaşıyoruz. Günün her anı böyle. Bu artık bir noktadan sonra dayanılmaz oluyor, elimizin kolumuzun bağlı olmasından üzüntü duyuyoruz. Yanıbaşında gözünün önünde bir insan can çekişiyor ve siz bir şey yapamıyorsunuz. Duyduğunuz acıyı hafifletmek adına gözünüzü kapatmak isteseniz kulağınızla duyuyorsunuz acı çığlıklarını. Kulağınızı tıkasanız, duvarları yumruklaması, kafasını duvarlara vurması, bağırıp çağırmasıyla, hücre içinde oluşan gürültü tüm bedeninizi sarsıyor. Uyku sorunu olduğu için biz de geceleri rahat uyuyamıyorduk. Bazen 2-3 gün hiç uyumadığı olurdu. Sağlıklı düşünmediği için her an kendisine zarar verebileceğini düşünerek beraber sabahladığımız oldu."
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Sonsuzluktan başka bir şey düşünemiyorum

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:19 am

"Sonsuzluktan başka bir şey düşünemiyorum"

Tecrit en ağır tahribatı kuşkusuz adli tutsaklar üzerinde yaratıyor. Devrimci tutsakların aradan geçen zamana karşın, tecritin etkilerinden kısmen korunmuş olmalarının altında ise, birbirlerinden yalıtılmış olmalarına karşın örgütlü yaşamda ısrar etmeleri yatıyor. Buna rağmen, dört haftadır anlattığımız örneklerde görüldüğü gibi, onlar üzerinde de, özellikle fiziki olarak ağır tahribatlar yaratmaya devam ediyor.

Bu yazı dizimizde anlatılan örnekler, bundan 1.5-2 yıl öncesine ait örneklerdi. Aradan geçen zamanın sorunları daha da ağırlaştırdığını sanırız söylemeye gerek yok.
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Sansür Neyi Gizliyor?

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:19 am

Sansür Neyi Gizliyor?

Tecrite dayalı F Tipi hapishanelerin özelliklerden biri de, orada neler yaşandığına ilişkin koyu bir sansürün varlığıdır. Sansür sadece, tecrite karşı 6. yılında olan direniş için değil, tecritin sonuçları üzerinde de geçerlidir. Ne tabip odaları ne de başka bir demokratik kitle örgütünün ya da doğrudan Adalet Bakanlığı'nın, tecritin sonuçları üzerine hiçbir somut araştırması yoktur.
Somut olarak kamuoyuna yansıyan tek araştırma, Tekirdağ F Tipi Hapishanesi'ndeki devrimci tutsakların kendileri üzerindeki araştırmadır. Toplam 150 tutsağın katıldığı anket çalışmasında, tecritin insan üzerindeki tahribatı açıkça görülmektedir, ki, değerlendirirken tutukluların 5'te 1'inin daha bir senelik hapishane yaşamı dahi olmadığını, 3 seneden fazla tecrit altında bulunanların, tutukluların ancak yarısı civarında olduğunu da gözönünde bulundurmak gerek. Bugün bu sonuçlar daha da katlanmıştır.

Tüm F Tipleri'ni ve adlileri de kapsayan bir araştırmada çok daha çarpıcı olarak ortaya çıkacak olan, tecritin fiziki ve psikolojik etkileri elbette devletin bilgisi dahilindedir. Sadece hapishanelerin revirlerinde tutulan sağlık dosyaları dahi böyle bir araştırma için yeterli materyali sağlayacaktır. Ancak iktidar bunu açıklamaz, açıklayamaz.
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Fiziki ve Psikolojik Olarak Çürütme

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:20 am

Fiziki ve Psikolojik Olarak Çürütme

"Anlayamadığım, kavrayamadığım bir sıkıntı, stres içindeyim. Düşünemiyor, çalışmalara katılamıyorum. Aşırı derecede unutkanlaştım ve bunaldım. Sağı solu dağıtmak, kırmak hissi ağır basıyor. Yani öyle saçma şeyler içinde boğuşuyorum ki bazen. Mesela belki bin kez yaptığım şeyi tekrarlayıp duruyorum. Her seferinde adımlarımı sayıyorum ya da yatağa girdiğimde 3-4 saat kafamın içindeki binbir soruya cevap aramak gibi. Ve aşırı düşünmeye başladığımda müthiş bir başağrısı veya karın ağrısı ya da başka bir ağrıyla kıvranıyorum. Bazen düşünüyorum; 'Yapmam gereken bu değil. Neden böyle oluyor?' Bu sefer, sorunun cevabını ararken içinden çıkamıyorum. Aşırı sıkılıyor, bunalıyorum. Yani samana dönmüş bir kafayı taşıyormuşum gibi geliyor. Yani 'kafayı yemeye ramak kaldı' desem yeridir. Ama kendimi bırakmıyorum, bunun için büyük çaba harcıyorum."

Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'nden E.R. isimli tutsak, içinde bulunduğu durumu böyle anlatıyor. Buna benzer etkiler, birkaç tutsakla sınırlı değil. Sonuçlarına yer verdiğimiz anket çalışması bu gerçeği çarpıcı olarak ortaya koymaktadır.
"Fiziksel Sorunlar Anketi"nden çıkan bazı sonuçlara baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:

Birincisi; tutuklu ve hükümlü kitlesinin üçte birinden fazlasında varolan 7 rahatsızlığı dikkate aldığımızda, tecrit öncesine göre bu rahatsızlıklar ortalama 7 kat civarında artış göstermiştir. Yani rakamlara bakarak şunu kesin olarak söyleyebiliriz; tecrit, fiziksel sorunları kat be kat arttırmaktadır.

İkincisi; tecrit ortamında açığa çıkan belli başlı fiziksel rahatsızlıklar şunlardır; göz rahatsızlıkları, baş ağrısı, kas-iskelet ağrıları, mide rahatsızlıkları, cilt hastalıkları, diş sorunları, kalp rahatsızlıkları.

Göz ve kas/iskelet rahatsızlıkları ortalama olarak her üç kişiden ikisinde vardır. Bu yoğunluğun nedeni ise, tecrit mekanlarının (hücre) darlığı, kısıtlayıcılığıdır.
Başağrısı, mide rahatsızlıkları, cilt hastalıkları, kalp rahatsızlıkları ise psikosomatik rahatsızlıklardır ve başağrısı tutuklu ve hükümlülerin üçte ikisinde görülürken diğerlerinin görülme oranı ortalama üçte bir civarındadır.
Tutuklu ve hükümlülerin beşte birinin henüz hücrelerde 1 yılını bile doldurmadığını da dikkate alarak diyebiliriz ki; hücrelerde yaşayan hemen hemen herkes bu rahatsızlıkları yaşıyor, yaşayacak ve bunun kaynağı, sorumlusu hücrelerdir, tecrittir.

Üçüncüsü; faranjit/boğaz hastalıkları 15 kat, ellerde egzama ise 10 kat artışla dikkat çeken diğer iki rahatsızlıktır.

Dördüncüsü ve sonuç olarak; rakamlar diyor ki; TECRİT, FİZİKİ OLARAK ÇÜRÜTÜR!..

"Ara ara konuşamama durumu oluyor. Yani unutuyorum. Uzun zaman önce başlamıştı. Şimdi ciddileşti. Örneğin revire gitmiştim, revirin kapısında gardiyan, 'kimler var yanında?' dedi, taa oradan bizim hücrenin kapısına kadar kimlerle kaldığımı hatırlayamadım, 'şey...' dedim durdum. Çok üzüldüm." (C... isimli tutsak/ Tekirdağ 1 No'lu F Tipi))

"Öyle oldu ki, bir top sesi bile beynimde sanki atom bombası patladı izlenimi veriyordu. Tecritin insan üzerindeki etkilerinin bir çoğunu yaşadım. Göz yorgunluğu, kulak çınlaması, sinirlilik, tahammülsüzlük vs. Önceleri müdahale edemedim. Zaten farkında da değildim. Son zamanlarda kendimle savaş halindeyim. Üretmeye ağırlık verdim. Yanımdakiler yardımcı oluyorlar..." (Ö.E. / Tekirdağ 1 No'lu F Tipi)

'Psikolojik Sorunlar Anketi'nde de durum farklı değil, hatta daha ağır bir tablo çıkıyor karşımıza. Rakamlara baktığımızda ilk dikkatimizi çeken, rahatsızlıkların görülme oranındaki yükseklik. Her üç tutuklu ve hükümlüden ikisinde başağrısı ve unutkanlık; ortalama her iki kişiden birinde yoğunlaşamama, ışığa ve sese karşı duyarlılık, gerginlik, kulak çınlaması, kolay ve ani sinirlenme ve ortalama her üç kişiden birinde sürekli yorgunluk hissi, kalp çarpıntısı/ritm bozukluğu, nefes darlığı, alınganlık, takıntılar ve tahammülsüzlük var.

Başağrısı, unutkanlık gibi rahatsızlıkların sayısının yüksek olması bir yana, normal koşullarda nadiren görülebilecek olan ışığa ve sese duyarlılık, kulak çınlaması ve kalp çarpıntısının bu kadar yüksek oranda olması dikkat çekicidir.
Tüm bu rahatsızlıkların bu kadar yoğun yaşanıyor olmasının tek nedeni tecrittir.

Rakamlar diyor ki; TECRİT, PSİKOLOJİK OLARAK ÇÜRÜTÜR!..
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Duygularımın bana geri verilmesini istiyorum

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:21 am

Duygularımın bana geri verilmesini istiyorum"

Devrimci tutsakların, bu yazı dizimizde kaynak olarak kullandığımız kitabı hazırlarken, siyasi tutsakları esas alarak hazırladıklarını belirtmiştik. Bunun en temel nedeni, elbette adli tutuklularla iletişim kurmada ortaya çıkan sorunlardır. Buna karşın, tecritin yarattığı sonuçların daha ağır olduğu adli tutuklular cephesinden de elimize ulaşan bir anlatıma yer vermek istiyoruz. Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nden "Hamit" isimli ADLİ TUTUKLU anlatıyor:

"F Tipleri'nin amacı, tutukluyu topluma kazandırmakmış. Ben bu hücrelerde insanlarla sadece yazışmak istiyorum, konuşmak istemiyorum. Bu da buranın verdiği ruh hali. Mahkemelerde sadece dört-beş kişi oluyoruz, hemen yalnızlık içeren bir köşe bulup oraya yığılıyor ve düşünmeye başlıyorum. Sadece sonsuzluktan başka bir şey de düşünemiyorum ve hemen 'ne zaman bizi götürecekler bu insanların içinden acaba' diyorum. Çünkü insanlardan ürker hale getirildik hücrelerde. Hücredeki arkadaşımla sebepsiz yere tartışıyoruz. Tabii ki, hücrenin verdiği psikoloji. Öyle ki yalnızlıktan dolayı ağlamak, boşalmak istiyorum ama sanki birileri benim bütün duygu damarlarımı koparmış gibi yapamıyorum.

Ailemle görüşmek istemiyorum, çünkü onlara sarılıp beni kurtarın demek, onları bırakmamak istiyorum. Ama onların da üzülmemesi için yapmak istemiyorum. Avukat görüşüne bile tedirginlikle çıkıyorum; ya götürüp de döverlerse, ya beni rencide edecek şekilde anadan doğma soyarlarsa diye korkuyorum. Bazen burası neresi diye söyleniyorum. Nasıl bir yere geldik, burada insan yok mu acaba? Sanki tek başıma ıssız bir adadaymışım gibi oluyorum. Ve buradan bizleri kurtaracak kimse yok mu? Bu korkularımdan kurtulmam için iki üç tane insan yok mu, konuşmak, sarılmak istiyorum. Nafile. Bizler insanız ama nedendir bilmiyorum ki, insana dair hiçbir duyguyu tadamadım bu hücrelerde. Bütün paranoyak hisleri, insanı "ıslah ve topluma kazandırma amaçlı" kurulan bu hücrelerde tattım. Peki ben insan değil miyim? Eğer insan ruhu taşıyorsak niçin bunları pasifize etmek istiyorlar? Neden kendimden nefret etmeye başladım?

Peki ben bu duygularla yaşarken, acaba bu hücrelerin yapılmasında baş aktör rolündeki kim? Bir robot mu yoksa insan eti yiyen yamyam mı? Hayır, bu amacı güden birinin insan olması mümkün değildir. Hücrelerde yaşamak istemiyorum, yalnız kalmak, rencide edilmek, dayak yemek istemiyorum. Duygularımın bana geri verilmesini istiyorum."

Bu haykırışı binlerce adli tutuklu paylaşıyor, onlarca intihar ve intihar girişimi işte tam da bu duyguların en doruk noktasına ulaştığı yerde ortaya çıkıyor.
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tecrit: Fiziki, Psikolojik Etki ve Sonuçları Empty Tecritin Panzehiri, Örgütlülük

Mesaj tarafından Nagihan Salı Nis. 07, 2009 10:22 am

Tecritin Panzehiri, Örgütlülük

Tecritin tutsaklar üzerinde tahribatlarını ele aldığımız yazı dizimizi -şimdilik- sonlandırırken, Kandıra F Tipi Hapishanesi'ndeki devrimci tutsaklardan Şadi Naci Özbolat'la yapılan röportajdan bir bölümle bitirmek istiyoruz. "Tecrit nasıl altedilir? Tecrit edilen devrimcilere neler önerirsiniz?" sorusuna şu cevabı veriyor Özbolat:

"Tecritin amaçlarını ifade ederken; yalnızlaştırmak, devrimci, siyasi kimliğin yokedilmesi demiştik. Tecritin nasıl altedileceği de tecritin amacı ve uygulanış yöntemi içerisinde vardır. Fiziki olarak yalnızlaştırma, tecrit etme mümkündür ancak tek başına fiziki tecrit amaç değildir. Fiziki tecritten amaçlanan, düşünceyi de tecrit etmek, bireycileştirmektir. Tecrit koşullarında da olsa halka, halkın sorunlarına, ülkenin ve dünyanın gerçeklerine karşı duyarlılık mümkündür. Bu bilinçle davranmak tecrite karşı mücadelenin parçasıdır. Diğer boyutu, siyasi olarak tecrit politikasına karşı yürütülen mücadeledir. Bu mücadele sürmektedir.

Diğer yanı, tecrit koşullarında da yaşamın nasıl düzenlendiğiyle ilgilidir. Hapishanede olmak, tek başına tecritte olmak mücadele için yapacak bir şey olmadığı anlamına gelmez. Yine programsız, disiplinsiz bir yaşantı sürmeyi gerektirmez. Kendini geliştirmek, süreci takip etmek, üretmek, yazışmak, tecrit koşullarında da politik faaliyeti sürdürebilmenin olanaklarıdır. Bir yanıyla bu olanaklar da mücadele edilerek, bedel ödenerek kazanılmıştır, mücadele için kullanılmalıdır. Yine programsız, istediği zaman uyuyan, TV seyreden bir yaşantı da çürümeye neden olur. Kitap okumaktan, yazışmaya, basını, haberleri takip etmeye, uyku saatine... yaşantının disiplini ve programı olmak zorundadır. Programsız ve disiplinsiz bir yaşantı tecrit politikasının amacına ulaşmasına neden olur."

"Revirden çıkınca başka bir tutsakla karşılaştım. Adını sordum, söyleyince gardiyanların arasından sıyrılıp sıkıca sarıldım ve ben de adımı söyledim. O sırada iki gardiyan bizleri çekiştirerek ayırmaya çalışıyordu. Başardılar da. Birbirimize sarılmamıza dahi izin vermeyerek 'yasak' diyerek kopardılar birbirimizden. İnsanın insana yasak olduğu, F Tipleri'nin dışında başka bir yer var mıdır acaba?" (Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'nden Bülent Kemal Yıldırım isimli tutsak)


Alıntıdır
Nagihan
Nagihan
Administrator
Administrator

Kadın
Burç : Yay Hayvan : Kedi

Doğum tarihi : 18/12/87 Yaş : 36
İş/Hobiler : Muhasebe
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 316
Puan : 6271 Rep : 15
Kayıt tarihi : 26/02/09

https://atesincocuklari.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 :: Devrimcilik :: Tecrit

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz